Foucault and Agamben in the context of biopolitics and sovereignty: The problem of self-biopoliticisation

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

İstanbul Medeniyet Üniversitesi

Erişim Hakkı

info:eu-repo/semantics/openAccess

Özet

Özellikle 1970'li yıllardan itibaren edebiyattan mimariye, psikolojiden siyaset felsefesine değin geniş bir alanda çalışılan biyopolitika kavramı Fransız düşünce tarihçisi ve filozof Michel Foucault'nun çalışmaları sonrasında yoğun bir şekilde popülerlik kazanmıştır. Biyopolitika kavramı söz konusu olduğunda hemen her metin karşımıza çıkan Foucault'nun çalışmaları İtalyan filozof Giorgio Agamben tarafından esaslı bir eleştiriye tabi tutulmuştur. Agamben'e göre Foucault, hukuki-kurumsal modeller (egemenlik ve devlet kavramları) temeline dayanan iktidar sorununu ele alan geleneksel yaklaşımı ihmal eder. Bu nedenle Foucault'nun ilgili biyopolitik çalışmalarının tamamlanması gerektiğini veya en azından düzeltilmesi gerektiğini savunur. Foucault, Cinselliğin Tarihi'nde siyaset teorisinin ağırlık merkezini egemenlikten uzaklaştırmayı amaçlar gibi görünse de ardından College de France'da verdiği derslerde bu niyetini tashih eder. Buna göre Foucault, İtalyan filozofun iddiasının aksine egemenlik kavramından vazgeçmez; ancak aynı zamanda egemenlik ile biyopolitika arasında bir bağ da kurmaz. Bu anlamda, Foucault'nun biyopolitika düşüncesi eksik kalmıştır. İnsanın biyolojik varlığının siyasi ve ekonomik hesaplamalara dahil edilmesinin başlangıcını açık bir şekilde gösterebilen Agamben, Foucault'nun temel amacının uzun ömürlülüğü sürdürmek, imkanları güçlendirmek, kazaları önlemek ve eksiklikleri telafi etmek olduğunu düşündüğü biyoiktidarın nasıl öldürebileceği, böylesi bir politik sistemde ölümün gücünün ve işlevinin nasıl kullanılabileceği sorularına cevap verir. Agamben, bunu "çıplak hayat", "homo sacer", "istisna hali" ve "kamp" kavramlarıyla yapar. Ancak, bu tür sorulara yanıt verebilirken iktidarın üretken, pozitif ve disipliner boyutlarını göz ardı eder. Bu nedenle, Agamben'in 'Foucault projesi' kısmen başarılı olmaktadır: Agamben'in biyopolitik çalışmaları tamamlanmalı veya en azından düzeltilmeli. Çünkü Agamben'in düşüncesine göre kamplar sadece güç/dayatma/cebir odaklıdır. Ancak, aynı zamanda, öznenin çıplak hayatı kendi kendine ürettiği, yani kendini zoe'sine gönüllü olarak indirgeyerek oluşturduğu kamp benzeri yerler ve süreçler de vardır ki buna "self-biyopolitizasyon" adını veriyorum. Bu kavramsallaştırma ile Foucault ve Agamben'in modern biyopolitika ve egemenlik bağlamında birlikte ele alınması gerektiği sonucuna varıyorum. Bu çalışmayı karşılaştırmalı metin analizi metodu ile anlamlı karşılaştırmalar ve tezatlıkları belirleyerek anahtar temalar, kavramlar, argümanlar ve nihayetinde benzerlikler ya da farklılıkları ortaya koyarak gerçekleştirdim. Bu araştırma tasarımı metinleri derinlemesine araştırmasına imkân verdi. Bu da nüansları fark etmemi sağladı. Araştırma sorularıma uygun Foucault ve Agamben metinleri, kitapları ve makalelerini taradım. Gerekli pasajlara tezde yer verdim ve ikincil kaynaklara, konuyla ilgili diğer yorumculara başvurdum.

According to Agamben, Foucault disregards the conventional method of addressing the issue of power that is founded on juridico-institutional models (the concepts of sovereignty and the State). He specifically argues that Foucault's relevant biopolitical works have to be completed, or at least, corrected. Even though Foucault seems to have once intended to move the centre of gravity of the political theory away from sovereignty in his book The History of Sexuality (1978), he then corrects himself at the lectures that he gave in College de France. According to this, Foucault, in opposition to the Italian philosopher's claim, does not renounce the concept of sovereignty; however, he does not, at the same time, establish a connection between sovereignty and biopolitics. In this sense, his account of biopolitics is incomplete. As to Agamben's attempt to complete, or at least, correct Foucauldian biopolitical works, he puts forth some theoretical notions on which he builds his "Foucault project". Being able to properly show the beginning of the entry of the biological being of humans into the political and economic calculations, Agamben answers Foucault's questions such as "How can power such as this kill [...] How can the power of death, the function of death, be exercised in a political system centred upon biopower?" as the fundamental purpose of biopower is regarded to enhance existence, extend its longevity, bolster its opportunities, prevent mishaps, and offset deficiencies. Agamben does that with the help of his notions of "bare life", "homo sacer", "state of exception", and "the camp". However, while he is able to respond to such questions, he overlooks the productive, positive and disciplinary dimensions of power. So, Agamben's attempt, I argue, is partially successful: The Agambenian biopolitical works have to be completed, or at least, corrected because the camps, in Agamben's thought, are just force-based. However, there are also places and processes that look like camp, where the subject produces bare life by itself, namely, by voluntarily reducing itself to zoe, which I call "self-biopoliticisation". With this conceptualisation, I conclude that Foucault and Agamben must be considered together in the context of modern biopolitics and sovereignty.

Açıklama

Anahtar Kelimeler

Siyasal Bilimler, Political Science, Michel Foucault, Giorgio Agamben, Biyopolitika, Egemenlik, Self-Biyopolitizasyon

Kaynak

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

Sayı

Künye

Onay

İnceleme

Ekleyen

Referans Veren